Makaleler
Psikoterapinin tanım, uygulama ve yetkinlik meseleleri hakkındaki süregelen tartışmalar, ruh sağlığı uzmanları arasında psikoterapi uygulamalarının standardizasyonu ve mesleki uygulama kalitesinin geliştirilmesi konusunda engeller oluşturmaktadır. Ülkemizde, psikoterapi uygulamalarını düzenleyen yasal düzenlemelerin belirsiz sınırları, çözüm arayışlarında çeşitli zorluklara neden olmaktadır. Bu çalışma, psikoterapi uygulamaları üzerine uzman görüşlerini temel alarak, tanımlar, yetkinlikler ve mesleklerin ortak uygulama alanlarına dair konuların değerlendirilmesini yapmayı amaçlamaktadır. Araştırma, nitel araştırma yöntemleri kullanılarak yürütülmüş olup en az beş yıl süreyle psikoterapi uygulamış 25 meslek elemanı ile gerçekleştirilen yarı yapılandırılmış görüşmeler üzerinden kurgulandı. Araştırma kapsamında elde edilen veriler “psikoterapinin neliği”, “ruh sağlığı meslek elemanı tanımı”, “kimler psikoterapi yapabilir?”, “yetki ve yetkinlik meselesi” ve “yasal düzenleme için öneriler” olmak üzere beş farklı temaya dağıldı. Araştırmadan elde edilen sonuçlar, psikoterapinin tanımı ve uygulaması konusunda farklı meslek grupları arasında önemli çeşitlilikler olduğunu göstermektedir. Bu durum, farklı bakış açılarına ev sahipliği yapmasına karşın uygulamaların standardizasyon ve denetiminin karmaşıklığını da ortaya koymaktadır. Katılımcılar, psikoterapi pratiğini belirleyen yetkinlikler ve denetim mekanizmalarında daha katı uygulamaların gerekliliği konusunda hemfikirdir. Ruh sağlığı alanında faaliyet gösteren psikiyatri, psikoloji, psikolojik danışmanlık, sosyal hizmet, psikiyatri hemşireliği gibi farklı disiplinlerden gelen meslek elemanlarının, psikoterapist olarak etkin roller üstlenebileceği kabul edildi; ancak bu rolün başarılı bir şekilde yerine getirilmesinin, ilgili kişilerin aldıkları eğitim, sahip oldukları deneyim ve yetkinlik düzeylerine bağlı olduğu ve denetimin de ön planda tutularak gözetilmesi gerektiği kaydedildi.
Bu araştırmada baba konulu rap şarkılarında yer alan baba profillerinin ortaya çıkarılması ve rap alt kültüründeki baba imgesinin anlaşılması amaçlanmıştır. Araştırmanın amacına bağlı olarak nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Rap şarkı sözleri nitel araştırma analizlerinden olan içerik analizi ile incelenmiştir. Analiz işlemi sırasında Maxqda Nitel Veri Analiz Programı kullanılmıştır. Elde edilen veriler sonucunda şarkılarda “çocukluk dönemiyle ilgili ifadeler, temsil edilen baba profilleri, babaların oğullarına yönelik tutumlarına dair ifadeler, babalara karşı hissedilen duygular, bağımlılık yapıcı madde kullanımına dair ifadeler, psikolojik durumlara ilişkin ifadeler, şarkıların yazılma nedenlerine” yönelik temalara ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda şarkılarda babasızlık öyküsünün yoğun olarak işlendiği, baba ile sağlıksız ilişkilerin ifade edildiği, bağımlılık yapıcı maddelerden bahsedildiği, baba figürünün olumsuz tutum ve davranışlarla temsil edildiği, şarkıların babalara yazılan mektup niteliği taşıdığı tespit edilmiştir. Sonuç olarak incelenen şarkılar doğrultusunda rap alt kültüründe baba imgesinin olumsuz örüntülere sahip olduğunu belirtmek mümkündür.
Bu çalışmada başta çokuluslu şirketler olmak üzere işletmelerin LGBT topluluğuna yönelik ilgisinin akademik çalışmalara nasıl yansıdığı ve çalışmaları ne yönde etkilediğini tespit etmek amaçlanmıştır. Şirketler ve LGBT bağlamında 1999-2023 yılları arasında yayımlanmış ve WoS veri tabanında yer alan 153 çalışma bibliyometrik analiz yöntemiyle incelenmiştir. Belirlenen anahtar kelimeler ilgili veri tabanında taranarak R programında Bibliometrik paketi aracılığıyla analiz edilmiştir. Söz konusu çalışmalar 8 farklı temada tasnif edilmiştir. LGBT ve şirket ilişkili araştırmalarının daha çok medya, şirket politikaları ve uygulamaları, siyaset-devlet-politika ilişkileri üzerinden ele alındığı anlaşılmıştır. Son yıllarda artış gösteren LGBT-şirket ilişkili yayınlar, şirketlerin LGBT topluluğuna ilgisinin pazarlama, istihdam ve insan hakları odağında giderek artacağı izlenimini vermektedir.
Amaç: Madde kullanımı ile başlayan bağımlılık birçok faktörün bir araya gelmesiyle oluşan süreçtir. Biyopsikososyal bir sorun olan bağımlılık iyileşme ve tekrarlamalarla seyreder. Bağımlılık tek boyutlu bir sorun olmadığı için tedavi sürecide tek boyutlu düşünülmemelidir. Dolayısıyla bağımlılık tedavisi bütüncül yaklaşımla ele alınmalıdır. Bu noktada bağımlılık tedavisinin sürekli ve uzun yıllar devam etmesi gerekmektedir. Bu nedenle uygulanan tedavilerin komplike ve zarar azaltmaya yönelik olması gerekmektedir. Araştırmanın amacı madde kullanıcısı olan kişilerde kendi kendine tedavi yönteminde öne çıkan unsurları incelemektir.
Yöntem: Bu çalışmada nitel araştırma içerisinde yer alan fenomenolojik araştırma yöntemi kullanılmıştır. 16 katılımcıyla gerçekleştirilen görüşmelerde yarı yapılandırılmış mülakat formu kullanılmıştır. Elde edilen veriler, betimsel analiz yöntemine göre yorumlanmıştır.
Bulgular: Veriler kapsamında 3 tema oluşturulmuştur. Bu temalar, “Kendi Kendine Tedavi Sürecinde Kullanılan Yöntemler”, “Kendi Kendini Tedaviyi Seçmede Motivasyon Kaynakları”, “Kendi Kendini Tedavi Etmek Zorunda Kalmak” şeklinde isimlendirilmiştir.
Sonuç: Kişilerin kendi kendilerine tedavi etme stratejileri açısından öne çıkan unsurlar; ilaç kullanımı, çevre değişikliği, madde isteğiyle başa çıkarken aktiviteler yapma, maddeyi temin edememe, manevi yönelim, sorumluluk alma ve aile desteği olarak değerlendirilebilir. Bu bulgular, madde kullanımı olan bireylerin kendi kendine tedavi süreçlerine yönelik daha etkili destek ve müdahale programlarının geliştirilmesine katkı sağlayabilir
Amaç: Araştırmada, alkol ve madde bağımlısı bireylerin tedaviye başlamasında veya tedaviyi sürdürmesinde sosyal destek sisteminin önemini keşfetmek amaçlanmaktadır.
Yöntem: Bu kapsamda tedavi sürecine devam eden 18 bağımlı katılımcıyla nitel araştırma yöntemi kullanılarak derinlemesine mülakat ve gözlem yapılmış, elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir.
Bulgular: Araştırma sonucunda sosyal desteğin; bağımlıların tedavi kararı almaları, tedaviyi sürdürme motivasyonları, ayık kalma sürelerinin uzaması ve tedavinin olumlu seyretmesi üzerinde etkili olduğu anlaşılmıştır. Bağımlıların remisyon süresinin uzamasıyla sosyal destek sistemleri arasında yakın bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Tedavi sürecinde yer alan katılımcılar için aile, arkadaş, kendine yardım grupları, dini inançlar ve iş yaşamı en çok destek sunan sosyal sistemler olarak öne çıkmaktadır.
Sonuç: Bağımlıların psikolojik veya ilaçlı tedavilerinin yanında özellikle tedaviye karar verme ve tedaviyi sürdürme süreçlerinin de profesyonel olarak yönetilebilmesi gerekmektedir. Bağımlılığın tedavisinde başarının artırılması için bağımlı bireyin sosyal destek sistemleriyle yakından çalışmaya imkân sunacak yaklaşımların ve yöntemlerin artırılmasının önemli olduğu düşünülmektedir.
Bireyin uyuşturucu madde kullanımına yol açan çevresel risk faktörlerinden birini akran etkisi oluşturmaktadır. Akran grubu, madde kullanımının her aşamasında farklı süreç ve şekillerde etkisini göstermektedir. Araştırmamızda bağımlılık sürecinde arkadaş ilişkilerinin nasıl bir etkiye sahip olduğuna ilişkin Youtube platformu üzerinden bir içerik analizi çalışması yapılmıştır. Bu kapsamda Youtube platformu üzerinde uyuşturucu madde bağımlılarının konuk olarak alındığı ve 100.000 üzeri izlenme oranına sahip 11 video incelenmiştir. Bu videolarda bağımlılık hikayelerini anlatan katılımcıların anlatılarında arkadaşlık ve akran ilişkilerine yönelik yorum ve tecrübeleri değerlendirilmiştir. Araştırmanın sonucunda, arkadaş ilişkilerinin bireylerin maddeyi ilk deneyimleme aşamasında etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca, bağımlılığı devam ettirme ve iyileşme süreçlerinde de arkadaşlar ile olan ilişkilerin son derece etkin bir rol oynadığı bulunmuştur. Son olarak, arkadaş çevresi ile gelişen madde kullanım sürecinin; bağımlıların bir kısmı açısından ihtiyaçların karşılanması noktasında satıcılık aşamasına geçtiği tespit edilmiştir.
Amaç: Madde kullanım tedavisinde babaların işlevleri hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Babanın bağımlılık tedavisindeki yerinin belirlenmeye çalışılması bu çalışmanın birincil amacını oluşturmaktadır.
Yöntem: Araştırmada 20 madde kullanıcısı ve 20 madde kullanan oğlu olan baba ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yapılan görüşmelerden elde edilen veriler, nitel veri analiz yöntemlerinden birisi olan betimsel analiz yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir.
Bulgular: Bu bağlamda Babalarda Eksik Tedavi Katılımı, Tedaviye Katılımda Babalar için Motivasyon Kaynağı Olarak Başarı Hikayeleri ve İyileşme Arzusu, Tedavi Sürecinde Baba Katılımının İşlevi, Tedavide Doğru Bilgi ve İlişki Ağını Yakalamak, Tedavi Sürecine Katılımda Anne ve Baba Arasındaki Farklar olmak üzere 5 farklı tema saptanmıştır.
Sonuç: Çalışmanın sonucunda babaların madde kullanım tedavisine yeterli katılımı sağlamadıkları, daha çok maddi destek sağlayan tarafta oldukları anlaşılmıştır. Bununla beraber, iyileşmiş madde kullanıcıları ile tanışmak veya tedavi için umut sahibi olmak babaların tedavi katılımlarını etkilemektedir. Çalışmada öne çıkan bulgulardan bir diğeri, babaların tedavi katılımının tedavi sürecini olumlu etkileme potansiyelinin yanında, sürece zarar verici nitelik taşıyabilmesidir. Tedavi sürecinde babaların hızlı şekilde hayal kırıklığı yaşayabildiği ve tedavinin dışında kalabildiği dikkate alındığında, babaların doğru bilgiye ve doğru kaynağa ulaşmasının önemi oldukça büyüktür. Son olarak, tedavi sürecine katılımda anne ve baba arasında önemli farklar tespit edilmiştir. Baba maddi destek sağlarken, anne manevi destek sağlamakta ve babaya karşı çocuğunun yanında yer almaktadır.
Bu çalışma ile bağımlı bireylerle çalışan profesyonellerin gözlemlerinden yola çıkarak gençlerde madde kullanımının oluşumu ve tedavi süreçlerinde aile etkisinin etiyolojini ortaya çıkarabilmek ve bağımlılık öyküsü içerisinde aile deneyimlerini daha yakından inceleyebilmek amaçlanmıştır. Araştırma, nitel araştırma yöntemine ve fenomenolojik desene uygun olarak yürütülmüştür. Birbirinden farklı kurumlarda görev yapan, farklı mesleklere sahip ve madde bağımlısı bireylerle çalışan 15 kişiyle derinlemesine mülakat gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler sonucunda; bağımlılığa evrilen aşamadan bağımlılık sonrası aşamalara kadarki her bir süreç içerisinde aile faktörünün farklı etki ve deneyimlere sahip olduğu tespit edilmiştir. Bağımlılık öncesi süreçte krizler, problemler, iletişimsizlikler, travmatik yaşam deneyimleri sıklıkla karşılaşılan aile özellikleri olurken; bağımlılık sürecinde madde kullanımından geç haberdar olma, şok-panik-öfke-gizleme gibi davranışsal tepkiler verme ve eş bağımlılık geliştirme gibi aile deneyimleri öne çıkmaktadır. Bağımlılığın tedavisi aşamasında ise sürecin başarılı olabilmesi için aile katılımı ve desteği en önemli unsurlardan biridir. Tedavi aşamasında hızlı ve kolay çözüm yolları talep eden veya var olan tedavinin aksaması durumunda hızlı şekilde motivasyon kaybı yaşayabilen aile deneyimleri tespit edilmiştir. Yine annelerin babalardan daha uzun süre ve daha aktif şekilde tedavi sürecine katıldıkları aileler çoğunluktadır. Sonuç olarak aile faktörü bağımlılığın her aşamasında kendi özel şartları içerisinde değerlendirilmeli ve tedavi sürecine dahil edilmelidir. Tedavi süreçleri sadece bağımlı bireylerle sınırlandırılmamalı, sosyal çevrenin ve özellikle ailelerin de tedaviye uyumu desteklenmelidir.
Madde bağımlılığı, toplumlar için risk arz eden bir hastalıktır. Dünya üzerinde her yıl bağımlı oranları yükselmesiyle ülkeler bağımlılık üzerine her geçen yıl aldıkları önlemleri artırmaktadırlar. Madde bağımlılığı, bireyin hem ruhsal hem de fiziksel sağlığını olumsuz etkileyen, sosyal anlamda bireyi yalnızlaştıran bir hastalıktır. Bağımlı birey madde kullanımı için hobilerinden, işinden, sosyal aktivitelerden vazgeçmektedir. Madde kullanan bireyin tedavi sürecinin başarılı devam etmesi için sosyal çevreden destek alması, boş zamanlarının değerlendirilmesi, iş sahibi olması gibi konular önem teşkil etmektedir. Bu çalışmada madde kullanıcıların iş ve çalışma tecrübelerine odaklanılmıştır. 8 madde kullanıcısı ile yapılan görüşmelerden elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi ile değerlendirilmiştir. İş/Çalışma İlişkileri ve Madde Kullanımı, Çalışma Yaşamına Katılmada Bir Engel Olarak Madde Kullanım Geçmişi, Tedavi Süreci ve Sonrasında Kritik Bir Değişken Olarak İş Yaşamına Katılmak ve Madde Kullanım Geçmişi Olanlara Uygun İş Kolları olmak üzere 4 farklı tema elde edilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular ışığında madde kullanım geçmişi olan temiz kişilerde madde kullanımının iş yaşamına katılmak önemli bir sorun olarak kendisini göstermektedir. Yalnızca madde kullanımı sebebiyle değil, madde kullanım sürecindeki tecrübelerin de iş ve çalışma yaşamına katılımda önemli sorunlar doğurduğu anlaşılmaktadır. Bunlara ek olarak aktif madde kullanımı olmayan kişilerde istihdam süreçlerine katılım sağlamak, tedavi üzerinde olumlu ve tamamlayıcı etkiye sahipken, aktif madde kullanımı sırasında çalışma yaşamına katılmak tedaviyi olumsuz etkileyebilmektedir.
Çıraklık eğitimi sadece ülkemizde değil dünyada da köklü geçmişi olan bir eğitim sistemidir. Ülkemizde en gelişmiş örnekleri Osmanlı lonca teşkilatıyla görülmüş iken günümüzde 3308 sayılı kanunla yapılandırılmıştır. Bu araştırma, bu sistem içerisinde çıraklığa devam eden gençler üzerinden çırak olmanın getirdiği düşünce ve deneyimleri anlamaya çalışan bir gençlik araştırması olarak kurgulanmıştır. Nitel araştırma desenine göre yürütülen bu araştırma kapsamında İstanbul’da oto sanayide çırak olarak çalışan 12 gençle derinlemesine mülakat yapılmıştır. Bu anlamda gençlerin sahip oldukları aile profilleri ve ailelerin çıraklığa yaklaşımları, eğitim yaşamındaki deneyimleri ve akran ilişkileri, çıraklık süreci şartları ve tecrübeleri ve gelecek planları üzerine veriler elde edilmiştir. Ulaşılan sonuçlara göre ailelerin genel olarak çocuklarının genç yaşta çalışmasına olumlu yaklaştığı, eğitim yaşamındaki olumsuz deneyimlerin gençlere çıraklık sürecini bir kariyer alternatifi olarak sunduğu, çıraklık sürecinin ilk dönemleri aşıldıktan sonra sevilerek yapıldığı, genç yaşta meslek sahibi olmanın eğitime devam eden gençlere kıyasla bir avantaj olarak algılandığı ve sanayi tecrübesi üzerine gelecek planlarının kurulduğu anlaşılmıştır.
The fight against substance use disorders, which have been on the rise in recent years, requires a multidisci- plinary approach. The factors that cause addiction, environmental factors that enable substance access, and the resulting harm from substance use are intertwined. As per the 2021 data released by the Istanbul Morgue Specialization Department of the Council of Forensic Medicine, drug or stimulant use caused 1.7% of the 5458 autopsies conducted. In our research, deaths resulting from polysubstance use are the most prevalent, with amphetamine derivatives being the most frequently detected substance. The rise in fatalities associated with amphetamine derivatives and their easy accessibility pose a significant public health concern. Based on these findings, it is crucial to focus on the environmental and economic factors that support the use of these substances to control access to amphetamine derivatives. Additionally, people with substance abuse problems are isolated due to social isolation. This situation makes it difficult for them to access addiction treatment and prevents them from receiving emergency medical intervention in the event of an overdose. In this context, it is advisable to adopt a multidisciplinary approach and to develop a comprehensive interven- tion strategy in cooperation with the health, education, and security sectors.
Bu çalışma, madde kullanımının bireylerin günlük yaşam döngülerine, sosyal ilişkilerine ve mesleki performanslarına olan etkilerini incelemeyi amaçlamıştır. Çalışma, madde kullanımının günlük yaşamdaki yeri, kullanım öncesi ve sonrası bireylerde yaşanan değişimleri ve bireylerin ideal yaşam algılarında meydana gelen değişiklikleri ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Nitel araştırma yöntemiyle 17 katılımcıyla yarı yapılandırılmış mülakatlar kullanılarak veriler elde edilmiştir. Katılımcılarla yapılan görüşmelerde, mad- de kullanımının günlük yaşam ve rutinlere etkisi, sosyal ve mesleki yaşamda- ki rolü, zaman ve mekân boyutları, fiziksel ve duygusal duruma etkisi ve ideal yaşam tasavvuru şeklinde beş ana tema ortaya çıkmıştır. Bu temaların anali- ziyle ortaya çıkan araştırmanın sonuçlarına göre; madde kullanımının bireyle- rin kişisel özgünlüklerini ve toplumdaki işlevlerini ciddi şekilde kısıtladığını, madde kullanımı öncesi ve sonrasındaki duygusal geçişlerin bireyin psikolojik ve sosyal hayatında derin olumsuz etkilere neden olduğu, sosyal ve mesleki rollerinde performans düşüklüğü yaşattığı, kullanım sonrası işten ayrılmala- rın arttığı ve sosyal ilişkilerin zayıfladığı görülmektedir. Ayrıca sağlık duru- mu ve kişisel bakım ihmal edilmekte, bu durum günlük yaşamlarını, sosyal ve aile ilişkilerini derinden etkilemektedir. Genel olarak, madde kullanımının bireylerin günlük yaşam rutinlerinin merkezinde olduğu ve bunun sonucun- da aile, arkadaş ve sosyal faaliyetlere katılımın azaldığı görülmektedir. Bu bağlamda, sosyal destek sistemlerinin etkinliklerinin gözden geçirilmesi ve bireylerin günlük yaşam rutinlerine uyum sağlayacak şekilde müdahalelerin tasarlanması gerekmektedir.
Gey bireyler, uluslararası literatürde farklı boyutları ile ele alınmış olsa da Türkiye’de geylere ilişkin literatür oldukça kısıtlıdır. Bu çalışmada, ailede erkek çocuk olarak deneyimlenen süreçte gey bireylerin çocukluktan bugüne kadar şekillenen baba ilişkileri çeşitli boyutlarıyla incelenmiştir. Çalışmada nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Kendisini gey olarak tanımlayan 9 katılımcı ile yapılan derinlemesine mülakatlar neticesinde, katılımcıların söylemleri analiz edilerek veriler temalandırılmıştır. Ulaşılan sonuçlarda katılımcıların çocukluklarında kendilerini genel itibariyle sessiz, yalnız, asosyal olarak tanımladıkları görülürken bu profilleri pekiştiren bir tecrübe olarak akran zorbalığına ilişkin ortak bir deneyim de ortaya çıkmıştır. Diğer yandan otoriter, ilgisiz, sert ve donuk mizaçlı baba profillerinin öne çıktığı görülmekte iken baba-oğul ilişkisi anlamında mesafeli ve kısıtlı iletişime sahip bir ilişki biçimi kendini göstermiştir. Özellikle ergenlik dönemi ile birlikte babayla olan ilişkilerin daha sık olumsuz yönde seyrettiği anlaşılmıştır. Diğer yandan katılımcılarda babaya ilişkin öfke, kırgınlık, pişmanlık, özlem gibi duyguların yoğun olduğu görülmüştür. Mevcut durumda ise babayla görüşmenin tercih edilmediği ya da mecburiyetten dolayı sınırlı düzeyde sürdürülen bir ilişki biçiminin varlığı söz konusudur. Dolayısıyla katılımcıların genel olarak babayla olan deneyimlerinin olumsuz yönde geliştiği görülmüştür. Babayla olan ilişki böylesine olumsuz bir tablo sunması, bu durumun gey bireylerin yaşamlarında ayırıcı bir karşılığı olabileceğini düşündürmüştür. Bu anlamda babayla olan ilişkinin çocukluk ve ergenlikteki karşılığını daha iyi ortaya koymak, gey kimliği ile nasıl ve ne düzeyde ilişkilenebileceğini anlamak adına ileri araştırılmaların planlanması önerilmektedir.
Madde bağımlılığı tedavisinde ilaçlı tedavi yöntemi, önemli bir seçenek olmakla birlikte tedavi gören bağımlıların ilaçları kötüye kullanması veya belli davranış örüntüleri geliştirmesi gibi birçok risk etmenini de beraberinde getirebilmektedir. Bu çalışma, madde bağımlısı bireylerim tedavi sürecinde veya tedavi süreci olmaksızın sokaktan ilaç alma davranışları altında yatan nedenleri ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda araştırma amacına uygun olarak nitel araştırma yöntemi ve fenomenolojik desen kullanılmıştır. Ölçüt, kuramsal ve kartopu örneklem yöntemleri kullanılarak belirlenen 12 katılımcı ile görüşmeler yapılmış ve elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir. Analiz edilen veriler doğrultusunda bulgular “Bağımlılık Tedavisinde İlaç Kullanımına İlişkin Düşünceler”, “Tedavi Sürecinde Sağlık Kurumlarından İlaç Teminini Zorlaştıran Nedenler”, “İlacın Sokaktan Temin Edilmesiyle İlgili Etkenler”, “İlaç Kullanımıyla İlgili Olarak Tedavi Sistemine Dair Öneriler” olmak üzere dört tema altında başlıklandırılarak açıklanmıştır. Araştırma sonucunda; madde kullanan bireylerin ilaç temin etme noktasında hastane özelinde zorluk yaşamaları, sokaktan ilaç temin etmenin sağlık kuruluşlarına göre daha kolay olması, doktor ve eczacılarla iletişim düzeyinde sıkıntı yaşamaları ve sicil dosyalarında bağımlılık tedavisi aldıklarına dair bilginin görünmesini istememeleri nedeniyle sokaktan ilaç alma davranışları geliştirdikleri anlaşılmıştır.
Kabul ve Kararlılık Terapisi’nin ana kavramlarından olan yaşantısal kaçınma ve değerler kavramının, kompulsif satın alma davranışının yordayıcısı olabileceği düşünülmüştür. Bu çalışmada; kompulsif satın alma davranışının yaşantısal kaçınma, değerler ve diğer değişkenler ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma verileri çevrimiçi anket ile 18-45 yaşları arasında olan 550 kişiden toplanmıştır. Bulgular incelendiğinde, Kompulsif Satın Alma Ölçeği (KSAÖ) toplam puanı ve yaşantısal kaçınma arasında orta düzeyde güce sahip bir ilişki ortaya çıkmıştır. Çok Boyutlu Yaşantısal Kaçınma Ölçeği (ÇBYKÖ) davranışsal kaçınma ve sıkıntıya katlanma alt boyutları ile KSAÖ toplam puanının pozitif yönde anlamlı ilişki; ÇBYKÖ sıkıntıdan hoşlanmama alt boyutu ile KSAÖ toplam puanının ise negatif yönde anlamlı ilişkiye sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. KSAÖ ile DVÖ arasında orta düzeyde güce sahip bir ilişki bulunmuş; Değer Verme Ölçeği (DVÖ) ilerleme alt boyutunun KSAÖ toplam puanlarını pozitif yönde anlamlı şekilde, DVÖ tıkanma alt boyutunun ise KSAÖ toplam puanlarını negatif yönde anlamlı şekilde yordadığı tespit edilmiştir.
Çalışmada baba yoksunluğunun ortaya çıkardığı sorunların kişiyi ve ailesini nasıl etkilediği, bunlarla nasıl başa çıktıkları ve Suriyeli gençlerin babasızlık deneyimleri incelenmiştir. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Yarı yapılandırılmış mülakat sorularıyla yaşları 18-30 arasındaki 15 Suriyeli genç erkekle derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Araştırma sonucunda; göçün etkisiyle mülteci gençlerin büyüdükleri aile yapılarının değiştiği, baba kaybının nedenlerinin savaş sebebiyle tutuklanma, alıkoyma, işkence, sivillere yapılan saldırı olduğu belirlenmiştir. Mülteci gençlerin babalık algılarında babanın ekmek kazanıcı, güven veren, öğretici, disiplin sağlayıcı rollerde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Babasızlık sonrasında mülteci gençlerin yaşamlarında yoksulluğun, beraberinde eğitim hayatını terk etme ve çalışma hayatına katılımın, aileye bakma yükümlülüğünün ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Ayrıca akraba ve arkadaş ilişkilerinde değişimin olduğu ve babaya duyulan ihtiyaç, yalnızlık, çaresizlik, umutsuzluk, öfke, pişmanlık gibi psikososyal etkilerin ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Göç sonrasında mülteci gençlerin dil engeli, dışlanma/damgalanma, ekonomik kayıplar, komşuluk ilişkilerinde birtakım zorluklar yaşadıkları belirlenmiştir. Ortaya çıkan bu zorlukların yaşanılan baba kaybının şiddetini artırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu çalışmada alkol/madde bağımlısı kardeşe sahip olma deneyiminin duygusal ve davranışsal izdüşümlerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu amaçla çalışmada nitel araştırma yöntemi tercih edilirken; bağımlı bireyin kardeşi olma özelliğine sahip toplam 13 katılımcı ile yüz yüze ve online görüşmeler sağlanmış olup elde edilen veriler üzerinde toplam 48 adet kodlama yapılmış ve bu kodlamalar 3 ana tema altında birleştirilip, betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda bağımlı kardeşlerinin olumsuz duygular deneyimledikleri, bağımlı ile aynı hanede yaşadıklarından ötürü bazı risk faktörleri ile karşı karşıya oldukları, bunun için bazı tedbirler aldıkları ve yaşamlarını bağımlılık ekseninde planladıkları ortaya çıkarılmıştır. Bağımlı bir kardeşe sahip olan bireylerin aile içinde ebeveyn rolü üstlenebildikleri anlaşılmış ve kardeşleri ile anne-baba arasında aracı olabildikleri görülmüştür. Alkol/madde bağımlıları ile yürütülen çalışmalarda abilerin/ablaların da sürece dâhil edilmelerinin hane içindeki düzenin sağlıklı şekilde yürütülmesi açısından önem arz ettiği düşünülmektedir.
Bu araştırmanın amacı pornografi izleme ve eşlik eden mastürbasyonun nasıl bir davranış bağımlılığına dönüştüğünü anlamaya çalışmaktır. Bu amaç için altı erkek ve altı kadından oluşan bir çalışma grubundan veri toplanmıştır. Yarı yapılandırılmış soru formu ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Fenomenolojik yaklaşım benimsenmiştir. Bulgular katılımcıların deneyimlerini, tüketim davranışlarını ve pornografi ile ilişkilerini içermektedir. Katılımcılar pornografi ile erken yaşlarda tanışmaktadırlar. Pornografi ile tanışmada arkadaşlar ve kişisel merak belirleyicidir. Katılımcıların çoğunluğunun ebeveynleri ile sorunlu ilişkileri olduğu aktarılmıştır. Pornografik içeriklere mobil cihazlardan ulaşıldığı belirtilmiştir. İlk tüketimlerin erotik içerikler olduğu aktarılırken, daha sonraki izlemeler işkence ve zarar verici ilişkilerin olduğu “hardcore” içeriklerdir. Sosyal medya pornografi bağımlılığı sürecinde etkilidir. Yazılı erotik içeriklerin paylaşıldığı “Whatpadd” sitesinin özellikle kadın katılımcılar tarafından ziyaret edildiği belirtilmiştir. Pornografik içerikler ilk deneyimlerde cinsel haz alma amacıyla tüketilirken, ilerleyen zamanlarda yeni ve farklı tür içerikler görmek amacıyla tüketimler gerçekleşmektedir. Pornografik içeriklere karşı tolerans gelişimi diğer bağımlılık türlerine benzer özellikler içermektedir.
Amaç: Dünyada ve ülkemizde kullanımı giderek artan metamfetamin maddesinin araştırmalara konu olması, maddenin kullanımı kadar yaygın değildir. Maddenin kullanımına ilişkin araştırma sayısının az olması, metamfetamin kullanan bireyleri nicelik ve nitelik bakımından değerlendirmeyi güçleştirmektedir. Bu çalışma ile, ülkemizde yapılan çalışmalarda metamfetamin maddesinin kullanımına ilişkin istatistiksel verilerin ele alınması ve bu istatistiklerin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Yöntem: Bu araştırma, metamfetamin kullanımı ile ilgili istatistiklere rastlanan akademik çalışmaların, metamfetamin ile ilişkili bulgularının sistematik derleme metoduyla bir araya getirilmesi yöntemiyle yapılmıştır. Anahtar kavramlar kullanılarak TUBİM verilerine göre maddenin ülkemizde ilk rastlandığı tarih olan 2009 yılından günümüze kadar derinlemesine inceleme yapılmıştır.
Bulgular: Araştırma sürecinde 140 çalışmada metamfetamin kullanımı ile ilgili verilere ulaşılmış ve bu veriler nicelik ve nitelik bakımından analiz edilmiştir. Metamfetamin kullanımına ilişkin verilere en çok yüksek lisans tezlerinde erişilmiştir. Çalışmalarda genel olarak metamfetamin kullanımı olan örneklem sayısı azdır. Bu durum da metamfetamin kullanımı olan bireyler hakkında çıkarım yapılmasını güçleştirmektedir.
Sonuç: Ülkemizde, metamfetamin maddesinin kullanımı ile ilgili istatistiksel verilere daha çok madde kullanım bozukluğu ile ilgili çalışmalarda rastlanmaktadır. Doğrudan metamfetamin maddesinin kullanımına yönelik çalışmaların sayısının kısıtlı olduğu görülmektedir. Metamfetamin maddesinin kullanımına yönelik verileri derleyen böyle kapsamlı bir çalışmanın, ülkemizdeki metamfetamin kullanımına bir bakış getirebileceği düşünülmektedir.
Öz: Bu çalışma, babalık kavramının geçmişten günümüze yaşadığı değişim ve dönüşümler göz önünde bulundurularak babalar günü reklamlarında geçen babalık temsillerini, bu temsillerin sunumunda kullanılan nesneleri, babalık rollerinin davranışsal ve sözel karşılıklarını incelemeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda 2018 ve 2022 yılları arasında televizyonda ya da internet sitelerinde yayımlanan babalar günü reklamları amaçlı örneklem yöntemiyle araştırmaya dahil edilmiştir. Ulaşılan 182 adet reklamdan 89 babalık rolleri ve temsili ile ilgili görsel imge ya da sözel ifadeye rastlanmış ve bu reklamlar içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Toplamda 5.224 sn. uzunluğunda reklam filmi incelemesi yapılmıştır. Çalışma sonucunda babalık rollerindeki tarihsel değişim ve dönüşümlerin reklamlara da yansıdığı görülmüştür. Çalışmada toplamda 12 adet babalık rolü üzerinden kodlama yapılmış, 279 adet babalık temsiline rastlanmıştır. En çok temsil edilen babalık rollerinin katılımcı/ilgili (%30,82), oyun arkadaşı/eğlenceli (%11,46) ve fedakâr (%10,39) babalık rolleri olduğu görülmüştür. Babanın ev dışı temsillerinin oranının ev içi temsillere nazaran daha yüksek olduğu fark edilmiştir. Reklam sloganlarındaki temalar incelendiğinde en sık karşılaşılan tema olarak babalığın sürecine ve sürekliliğine vurgu karşımıza çıkmıştır. Değer vurgusunun ön planda olduğu reklamlarda en sık karşılaşılan değerin, fedakârlık olduğu görülmüştür. Reklam alt metinlerindeki ifadeler incelendiğinde babalığın daha çok idealize edilen rollerinin (58) ön plana çıkarıldığı, eleştirilen babalık ile ilgili sınırlı (11) verinin olduğu gözlenmiştir. Her ne kadar idealize edilen babalık rollerinde katılımcı, eğlenceli/oyun arkadaşı ve bakım veren babalık ön planda olsa da reklamlarda sunulan sembol ve nesneler üzerinden otoriter baba vurgusunun devam ettiği görülmüştür. Sonuç olarak babalık kavramının toplumsal hayatta yaşadığı rol değişimlerinde etkili medya kanallarından biri olan reklamların önemli bir yeri olduğu unutulmamalıdır. Konuyla ilgili dönemsel olarak ele alınacak karşılaştırmalı çalışmaların alana önemli katkı sunacağı düşünülmektedir.